10 Mart 2013 Pazar

TURİZM VE ÇEVRE



TURİZM VE DOĞAL KAYNAKLAR İLE TURİZM VE ÇEVRE ARASINDAKİ İLİŞKİ



1.TURİZM VE DOĞAL KAYNAKLAR

1.1.Turizm

        Turizm; İnsanların sürekli olarak oturdukları ve çalıştıkları yerlerin dışına seyahat etmeleri ve gittikleri yerdeki turizm işletmelerinin ürün ve hizmetlerinin kullandıkları geçici konaklamalarından doğan olaylar ve ilişkiler bütünüdür. (Kahraman ve Türkay, 2009, s. 1) Başka bir tanıma göre turizm;  Çevre ve doğal kaynak tabanına dayalı olarak gelişen çok yönlü bir ekonomik faaliyettir. (Tuna, 2007, s. 17)

1.2.Doğal Kaynaklar

        Doğal kaynak; Doğada kendiliğinden oluşmuş, insan aklı ve tekniğinin ürünü olmayan, meydana gelme aşamasında insanın herhangi bir rolünün bulunmadığı bütün zenginlik kaynakları “doğal kaynak” olarak adlandırılır. Kısaca doğada bulunan ve insan ihtiyacını karşılayabilecek her şeye denir. Ayrıca doğal kaynaklara ilgili bir diğer hususta insansız bir doğada doğal kaynakların hiçbir hükmü yoktur Geniş açıyla bakınca insan dışındaki her türlü doğada bulunan varlıklar doğal kaynaktır.

1.2.1.Doğal Kaynakların Sınıflandırılması



1.2.1.1.Tükenmeyen Doğal Kaynaklar:


Tükenmeyen doğal kaynaklar kendi arasında daimi kaynaklar ve belli koşullar dâhilinde kendini yenileyebilen kaynaklar şeklinde ikiye ayrılır



a.) Daimi Kaynaklar: Kullanıldığı zaman kendilerini üreme veya madde döngüleri yoluyla yenileyerek,  tükenmeyen kaynaklardır.  Genelde tüm canlı kaynaklar bu gruba girer. Su, rüzgâr, güneş, dalga…

 —Rüzgâr: Yüksek ve alçak basınç merkezleri arasındaki basınç farkından kaynaklanan yatay yönlü hava hareketleridir.  Rüzgâr enerjisinden elektrik enerjisi üretiminde yararlanılmaktadır. Rüzgâr enerjisinden yararlanabilme, rüzgârın esiş hızına bağlı olduğu için sınırlı bölgelerde kullanılabilmektedir. Rüzgâr enerjisi kullanan sistemlerin çevreye zararları oldukça azdır. 

  1.  —Dalga: Dalgalardaki enerjinin kaynağı rüzgârlardır. Sadece deniz kıyılarında yararlanılabildiği için Dünya'da kullanma olanakları sınırlıdır.  Tüm Dünya'da bir yılda dalgalardan elde edilecek enerjinin, 200 milyon taş kömüründen elde edilecek enerjiye denk geldiği tahmin edilmektedir. 

 —Güneş: Güneş enerjisinden ısıtma ve soğutma sistemlerinde, elektrik enerjisi üretiminde, havalandırma tesislerinde yararlanılmaktadır.  Gelecekte güneş enerjisine dayalı teknolojilerin gelişmesiyle güneş enerjisi kullanımı daha da yaygınlaşacaktır. 

 —Su: Su canlıların hayatlarını sürdürebilmeleri için zorunlu bir kaynak olup, yaşamın sürekliliğini sağlayan doğal bir kaynaktır. Ayrıca döngü yoluyla belli ölçülerde kendini yenileyebilen bir kaynaktır. Ayrıca içinde çeşitli canlıların yaşadığı doğal bir ortamdır. 
Sular; yer üstü, yeraltı ve atmosfer arasında sürekli hareket halindedir. Yeryüzüne yağış olarak düşen su, yer üstü ve yeraltı su kaynaklarını besler. Başlıca su kaynakları; Okyanuslar, denizler, akarsular, göller, sulak alanlar, buzullar, yeraltı suları ve havadaki su buharıdır.

b.) Belirli Şartlar Dâhilinde Kendini Yenileyebilen Kaynaklar: Belli ölçülerde kullanıldığı zaman veya olağan yıllık artışlarını aşmayacak şekilde kullanıldığı sürece madde döngüler yoluyla kendilerini yenileyebilen kaynaklardır.





— Orman: Ormanlar doğru bir şekilde işletildiği ölçüde kendini yenileyen bir kaynaktır.  Ayrıca çeşitli bitki ve hayvanları barındıran bir ekosistemdir. Ormanlar, sayısız ürünleriyle ve işlevleriyle yüzyıllardır insanlar için vazgeçilmez bir kaynaktır.


— Jeotermal enerji: Magma tabakasına yakın kesimlerde ısınan suların, yer kabuğundaki çatlaklardan kendiliğinden veya açılan sondaj kuyularından sıcak su ya da buhar biçiminde çıkan enerji kaynağıdır. Jeotermal enerji, elektrik üretilmesinde ve ısıt­mada yaygın olarak kullanılır. Turistik ve tedavi amaçlı kaplıca olarak, çamur banyoları yüzme havuzu ve turistik tesislerde kullanımı (Sıcak su kaynakları aynı zamanda bünyesinde çözünmüş mineraller içerir. Kaplıca suları tarihi dönemlerden beri romatizma, kireçlenme, deri, solunum yolları, sindirim, sinir, dolaşım ve boşaltım sistemleri, kadın ve göz hastalıkları vb. pek çok hastalığın tedavisinde kullanılır. Bu nedenle sağlık turizmi açısından büyük değere taşır. Merkezi sistemlerde ısıtma tesislerde de kullanılır( Otel, yerleşke, sera vb.).

— Toprak: Toprak, üzerinde ve içinde yaşayan canlılarla uzun vadede kendini yenileyebilen bir doğal kaynaktır. Dünya'daki yaşa­ma kaynaklık eden biyolojik üretimin ana öğelerinden biri de topraktır. Tüm canlı varlıkların yaşama mekânı olup, besin kaynaklarının ana üretim alanı, diğer doğal kaynakların bulunma yeri, endüstrinin önemli bir hammaddesidir. Toprak dikkatli kullanılmadığı ve yanlış kullanıldığı zaman kaybedilen ve bi daha yerine getirilmesi çok zor olan bir kaynaktır. Örneğin; Ülkemiz toprak yönünden oldukça çeşitli toprakları ile zenginliğe sahiptir. Ancak ülkemizde nüfus artışı, makineleşme, şehirleşme sonucu topraklarımızın yanlış kullanılması, orman ve meraların tarla haline getirilmesi sonucu da erozyonla toprak kaybı ve verim düşmesi yaşan maktadır. Bu da ülkemizi önlem alınmazsa çölleşmeye doğru götürmektedir.

— Hava: Enerji ve madde kaynaklarının bir kısmının kaynağı hava veya atmosferdir. Canlıların ihtiyaç duyduğu azot, oksijen ve karbondioksit gazları havada bulunur. Dünyayı çepeçevre saran gaz örtüsüne de atmosfer denir. Ortalama 10.000 km. kalınlığındaki atmosferin kalınlığı ekvatordan kutuplara doğru azalır. Atmosferi oluşturan gazlar fiziksel ve kimyasal özellikleri farklı tabakalardan meydana gelmiş ve yerçekimi etkisiyle dünyayı sarmıştır. 

— Çayır ve meralar: Toprağı koruyan, suyu tutan, havayı temizleyen, hayvanlara barınma, beslenme imkânı tanıyan bu alanlar biyolojik zenginliğin de yüksek olduğu alanlardır. Yanlış arazi kullanma ile tarım alanlarına çevrilmesi, bilinçsiz ve aşırı otlatmalarla çayır ve meralar da giderek azalmaktadır.

— Sulak Alanlar: Derinliği altı metreyi geçmeyen suları tatlı, acı, tuzlu; Akarsu, göl, deniz kıyısı, bataklık, haliç, sazlık, lagün v.b. alanlardır. Ülkemizde sayıları 3000 civarındadır. Buralar bitki ve hayvan yönünden çok zengin olup yağmur ormanlarından sonra gelmektedir. Ülkemiz sulak alanlar bakımından zengindir. Ülkemizde 1 milyon kadar doğal göl, bataklık vb. sulak alan vardır. Fakat sulak alanlar tarımsal üretim için kurutulmaktadır. Ancak bu alanlarda kurutma nedeni ile oluşan tuzlanma ve bölgedeki iklimiz olumsuz etkisiyle yapılan tarımsal üretim de verimli olmamaktadır. Ayrıca kirlilik, yapılaşma gibi nedenlerle de sulak alanlar giderek daralmaktadır.


1.2.1.2.Tükenebilen Doğal Kaynaklar

Petrol, linyit, taşkömürü, doğalgaz gibi kullanıldığı müddetçe yerine yenisi oluşamayan veya oluşması milyonlarca yıl süren bu yüzden kullanıldıkça tükenen kaynaklardır. Yapılan araştırmalara göre çok önemli birer enerji kaynağı olan petrol, kömür ve doğal gaz, yeni yataklar bulunmazsa, aşırı kullanılmaları nedeniyle çok kısa bir zaman sonra tükenecekleri belirtilmektedir. Tükenir özellikteki kaynakların bir özelliği de çevreye zarar veren özellikte olmalarıdır. Ancak bazı tükenebilir kaynaklar geri dönüşüm yoluyla ( demir, bakır, alüminyum v.b.) yeniden hammadde olarak kullanılabilir. Bu özellik hem ömürlerini uzatır, hem de çevre kirliliğini azaltır.

— Doğal Gaz: Petrol katı, sıvı ve gaz hâlinde bulunur. Petrolün gaz hâline doğal gaz adı verilir. Doğal gaz çevreye en az zarar veren fosil yakıttır.

— Petrol: Yerküre içerisinde organik maddelerin başkalaşımı ile oluş­muş ve gözenekli kayaçlar içerisinde depolanmış sıvı hâl­deki hidrokarbonlara ham petrol adı verilir. Katı olanlara ise asfalt, parafin veya bitüm adı verilmektedir. Petrol, kolay taşınabilmesi (pipe-line), kolay tüketilmesi, kalorisinin yüksek olması, hava kirliliğine daha az neden olması ve katı atık bırakmaması ile kömürden daha üstündür.

— Kömür: Kömürler % 55 ile % 95 arasında serbest ve bileşim hâlin­de karbon içeren katı kökenli organik kayaçlardır. Kömürler genellikle bitkisel kökenlidirler. Kömürler oluşumu ve içindeki karbon miktarına göre eşitli şekillerde sınıflanır. Antrasit, taşkömürü linyit, turba gibi sınıflanır.  

—Madenler: Yer kabuğunun yapısında bulunan ekonomik değeri olan mineral bileşikleridir. Demir, bakır, krom, alüminyum, çinko, bor mineralleri, kükürt, zımpara taşı, barit, tuz, manganez, antimon, cıva, kurşun-çinko, volfram, gümüş, nikel, asbest, flüorit, fosfat, doğal soda, kalay, manyezit vb.





1.2.2. Doğal Kaynakların Faydaları




       Doğal kaynakların insan ve toplum hayatında çok önemli bir yeri vardır. Yaşamı fonksiyonel hâle getiren araç ve gereçlerin tamamına yakını doğal kaynaklardan sağlanmaktadır. İnsanlar da doğadaki her canlı gibi yaşamak için madde ve enerji kullanmak zorundadır. Canlılar madde ve enerji ihtiyaçlarını doğal kaynakları kullanarak karşılarlar. İnsanlar ilk çağlardan itibaren doğal kaynaklardan farklı şekillerde yararlanmışlar, bunun sonucunda da medeniyetler ortaya çıkmıştır. Sanayi toplumu, uzay çağı ve bilgi toplumunun doğuşu da doğal kaynaklardan sağlanan ürünler sayesinde gerçekleşmiştir.



Etrafımıza baktığımızda insan eliyle yapılmış yollar, köprüler, fabrikalar, binalar, otomobiller, barajlar görürüz. Bir an olsun dünya üzerinde insan faaliyetlerinin hiç olmadığını ya da yaşanmadığını düşünelim. O zaman dünyadaki değişim doğal haliyle devam edecekti. Oysa doğa insan faaliyetleri sonucunda şekillenmekte, insanların yaşadıkları alanları kendilerine uyarlaması ile farklı bir boyut ve özellik kazanmaktadır. (www.enginsalli.blogcu.com) 

1.2.3.Doğal Kaynaklar ile Turizm Arsındaki İlişki

      Turizm faaliyetinin aktörü olan insan, tüm yaşamı boyunca doğal ve tarihi çevre ile sürekli bir ilişki içindedir. Bu ilişkinin insanoğlunun daha iyi ve sağlıklı yaşamasının da bir ön koşuludur. Uluslar arası turizmde yaklaşık son yarım yüzyılda meydana gelen gelişmelerde en ön faktörlerden biri doğal ve tarihi çevredir. Turistik yer turizm olgusunun odak noktalarından birini oluşturur. Turistik yerler, coğrafi, ekonomik ve kültürel açılardan turizme imkan sağlayan mekanlardır. İnsanların geçici olarak yer değiştirmelerinin hedefi çoğu zaman belli bir turistik yerdir. Söz konusu yerler çeşitli cazibe unsurları sebebiyle insanları kendilerine çekerler. Turistik yeri oluşturan unsurlar ise; doğal koşullar(turistik yerin coğrafi konumu ve özelliklerini, iklimi, bitki örtüsü, hayvan zenginliği, su kaynakları, dinlenme yerleri), kültürel değerler, alt yapı durumu, turistik yerdeki olaylar, turizm işletmelerinin hizmetleri, ve kamu kuruluşlarının turizme bakış açısı ve sundukları hizmetler…  coğrafi mekanda ayrı ayrı dağılmış olan turistik yerler coğrafi, sosyo-ekonomik, kültürel ve yöresel açılardan birbirleriyle ilişkileri sebebiyle “turistik bölgeleri” oluştururlar. (Ömürgönülşen, 1990, s. 32)

        Doğal kaynaklar, kullanımı büyük ölçüde iklime bağlı olan kaynaklardır. “doğal çevre ve insan yapısı turistik değerlerin turizm talebine katkısı, bunların turizm sektörüne işlenerek sunulmasının derecesine bağlıdır”. Doğal kaynaklardan kıyılar, deniz, kum, iç su kaynakları, ormanlar, milli parklar, tabiat manzaraları vb. turizm endüstrisince işlenerek, yerli ve yabancı turistlerin istifadelerine sunulmaktadır. Doğal kaynakların çeşitli şekillerdeki bileşimleri, turizmi geliştirmeye yönelik çekici ortamlar oluşturabilirler. Bunlar arasında en önemlileri, tabii kaynakların kullanımının mevsimlere göre değişim göstermesi ve bu sebeple bölgeler arasında rekreasyonel talepteki değişikliklerdir. Turizm talebini dengelemek ve talep artışını sürekli hale getirmek için, doğal kaynaklar bakımından mevcut olanakların değişik amaçlarla kullanılması daha iyi sonuç verecektir. Örneğin; bir bölgeyi sadece avlanmak amacıyla kullanmak yerine, golf, ata binmek, balık kullanmak daha sağlıklı bir uygulama olur. İklim yapısı tabi çekiciliklerin en önemlilerinden biridir. Avrupa’daki en önemli turist hareketi kıtanın kuzey ve orta kısımlardan Akdeniz iklim bölgesine doğru, güneş, deniz, kum ve tabiatla iç içe olunabilecek değerlere kavuşmak için yapılan turizm hareketidir.

        Su kaynakları başlı başına büyük bir rekreasyonel çekiciliktir. Her geçen gün suya dayalı rekreasyonel faaliyetler hızlı bir şekilde büyümektedir. Bunlar arasında; balık tutma, yüzme, kano yapma, kürek çekme, sun kayağı, su altı avcılığı, yelken ve kürek sporları vb. sayılabilir. Dünya da tatillerin büyük bir kısmı deniz kıyılarında, kara iç sularda geçirilmektedir. Örneğin; İngiltere’de tatile çıkan ülke vatandaşlarının %72 si deniz kıyılarına gitmektedir. Deniz ve göl kıyıları yanında, şifalı su kaynaklarına sahip olan kaplıcalar, içmeler vb. de çok önemli bir yer tutar. Örneğin İtalya’da Vichy, Almanya’da Baden Baden, ülkemizde Yalova, Afyon, Kütahya ve Balçova kaplıcaları günümüzde de sağlık turizmi açısından çekiciliklerini devam ettirmektedirler.

        Manzara güzelliği de birinci derece de önemli rekreasyon ve turizm kaynağıdır. En çok turist çeken coğrafi görünümler, çoğu kez arazi yapısı ve su özelliklerinin birleştiği doğal alanlardır. Dağlar esas olarak manzara güzellikleri yanında dağcılık, kış sporları, ve trekking yapmak için turistlere çekici görünürler. Koruluklar ve ormanlar, hem kırsal manzaraya güzellik katarlar hem de kendi içinde rekreasyonel imkânlar oluştur. Örneğin; avlanma, yürüyüş, kamp kurma… Turizm talebi açısından en önemli çekicilikleri doğal alanlar oluşturmaktadır. Turistik talebi canlı tutmak için, doğal kaynakların kalitesini muhafaza etmek şarttır. Bu husus, turistlerin her zaman tatminini sağlamak açısından zorunludur. Kaldı ki turizm, rekreasyonel amaçlarla kullanılan doğal kaynakların kalitesine karşı çok hassas olup, yüksek düzeyde bir standart devam ettirilmediği sürece, turizm talebinin gerilemesi kaçınılmazdır. Doğal kaynaklar; doğal çevrede bulunan ve insanların çok değişik ihtiyaçlarını giderecek karaktere sahiptirler. Hem turistik faaliyetlerin hem de diğer faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için, her zamankinden daha çok korunmaya ihtiyaç duymaktadırlar. Bu yönüyle koruma turistik çekicilik unsurlarının, cazibelerinin devamı için gerekmektedir. (Zengin, 2006, s.32–33)


2.TURİZM ve ÇEVRE

2.1.Çevre

        Çevre; İnsanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamdır. (www.baktabul.net). Başka bir tanıma göre çevre; Çevre, canlı ve cansız varlıkların bir arada etkileşim içinde bulundukları ortamdır ( http://www.ekookullar.org.tr).

2.1.1.Çevrenin Boyutları

2.1.1.1.Fiziksel Çevre

        Fiziksel çevre; insanın içinde yaşadığı, varlığını, özelliğini ve niteliğini fiziksel olarak algıladığı ortama fiziksel çevre denir. Doğal çevre ve yapay çevre olmak üzere ikiye ayırır.

a.) Doğal çevre; insan emeğine bağlı olmaksızın doğanın kendi kendine hazırlamış olduğu fiziksel çevredir. Doğada yaşayan bir canlı olarak insan da bu doğal çevrenin bir parçasıdır. Doğal çevre elemanları canlı ve cansız olmak üzere iki grupta toplanır. İnsan, hayvan ve bitki toplulukları canlı öğeleri oluşturur. Canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan hava, su, toprak ile yer kabuğunu oluşturan katmanlar, yer altı kaynakları ise doğal çevrenin cansız öğeleridir.

b.) Yapay çevre; insanın bilgi ve kültür birikimine dayanarak, doğal çevresinde bulmuş olduğu yer altı ve yer üstü zenginliklerini kullanarak yarattığı çevreye yapay çevre denir. Temel özelliği tümden insan elinden çıkmış olmasıdır. Kentsel ya da kırsal olma özelliğine bakılmaksızın yerleşim yerlerinin hepsi yapay çevreyi oluşturur. Yapay çevre yapıldığı dönemdeki toplumların bilgi, teknoloji ve toplumsal değerlerinin yansıtır. Bu nedenle ortak kültürel mirasın da kaynağıdır. Yapay çevre üretildiği zamanın toplumsal gereksinimlerine ve sosyo-ekonomik sitemine göre biçimlenir. Söz gelimi kentleri süsleyen anıtlar, gecekondular, köy evleri, yollar, her biri ayrı ayrı yapay çevrenin bir parçasıdır. Tarihi çevre, yapay çevrenin bir parçası olmakla birlikte, niteliği gereği özel bir yere sahiptir ve kültürel mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasında temel öğedir.

2.1.1.2.Toplumsal Çevre

        Toplumsal çevre; bir fiziksel çevre içinde bulunan insanların ekonomik, toplumsal ve siyasal sistemleri gereği yarattıkları ilişkilerin tümü toplumsal çevreyi oluşturur. En basit komşuluk ilişkilerinden başlayarak alışverişe, eğitime, çalışma koşullarına, yöneten-yönetilen ilişkilerine kadar uzanan ve toplumsal yaşam koşullarını belirleyen bu resmi ve resmi olmayan ilişkiler, davranışlar toplumsal çevrenin ifadesidir. Fiziksel çevre ile toplumsal çevre birbirlerini tamamlayan iki kavramdır. Her fiziksel çevrenin içinde bir toplumsal çevre yer almakta ve fiziksel çevresinden etkilenmeyen bir toplumsal çevre söz konusu olmamaktadır. Aynı biçimde, toplumsal yapıdan bağımsız, ondan etkilenmeyen bir fiziksel çevre de düşünülemez. Daha önce de denildiği gibi, çevre tanımı fiziksel ve toplumsal boyutlarıyla bir bütündür. Gerçekte birini diğerinden ayırmak olanaksızdır. Böyle bir ayırımın amacı büyük ölçüde, çevresel etki ve olgular arasındaki ilişkileri belirleme, açıklama ve çözümleme kolaylığı sağlayabilmektir. (Kahraman ve Türkay, 2009, s. 20–22)

2.2.Turizm ve Çevre Arasındaki İlişki

        Belirli bir yöreye ya da ülkeye yönelik turizm talebinin oluşması ve bu talebin sürdürülmesi sırasında fiziksel (tarihi ve doğal) çevre önemli bir etken olmaktadır. Ayrıca, turistlerin gidecekleri yerin seçiminde ve kalış sürelerinin saptanmasında da fiziksel çevre önemli bir belirleyicidir. Daha açık anlatımla turizm ve fiziksel çevre, birbirinden ayrılmaz bir ilişki içerisindedir. Turizm, tümüyle fiziksel çevrede oluşmakta ve fiziksel çevrenin çekim öğeleri turizm talebi üzerinde bir etkiye sahip bulunmaktadır. Dünyanın son 30–40 yıl içerisinde fiziksel çevre üzerinde oluşturduğu ağır tahribat, turizmin çevre ile ayrılmazlığını daha bir artırmaktadır. Bu alanda araştırmalar yapan bilim adamları, önümüzdeki yüzyılda turizm talebini belirleyen tek seçeneğin çevre olacağı üzerinde görüş birliği içerisindedirler. Turizm sektörünün son 40–50 yılda ulaşmış olduğu aşama göz önüne alındığında turizmin çevre üzerindeki etkileri ve ayrılmaz ilişkisi daha iyi anlaşılacaktır. Dünya Turizm Örgütü’nün rakamlarına göre 2006 yılında dünya genelinde 842 milyon kişi uluslararası seyahate çıkmıştır. Bu rakam 1960 yılında 60 milyondu. Ulusal sınırlar içerisindeki seyahatler de dikkate alındığında turizme katılan insan sayısının 3 milyarın üzerinde olduğu rahatlıkla söylenebilir. Dünya nüfusunun artması ile birlikte artış gösteren dünya turizm rakamları, aynı zamanda çevresel etkilerin de artış gösterdiğine işaret etmektedir. İnsanların bir yerden başka bir yere seyahatlerinde kullanılan ulaştırma araçlarının çevreye yaydığı çeşitli fosil artışlardan başlayan, konaklama tesislerinin çeşitli şekillerde çevrelerine verdikleri zararlara kadar pek çok zararlı etki, turizm sektörünün gelişmesiyle artış içerisindedir. Turizm etkinliklerinin büyük kısmı doğanın sunduğu verilerin sergilenmesi veya sunulması ile gerçekleşmektedir. Buna karşın gerçekleşen turizm faaliyetleri fiziksel çevre üzerinde çeşitli şekillerde etki göstermektedir. Bu etkiler, doğal ve tarihi çevrenin tahribatı şeklinde olumsuz olabileceği gibi, onların kazanılmasına yönelik ciddi önlemlerin alınması şeklinde olumlu yönde de olabilmektedir. Bu karşılıklı etkileşim turizm ve fiziksel çevre ilişkisini ortaya koymaktadır.(Kozak, Kozak, s. 2012)

        Doğal, sosyal ve kültürel değerler, turizmin en çok yararlandığı ve her dönemde önemini koruyan değerlerdir. Bu değerler turizmin ortaya çıkış nedenlerinin başında gelip, gelişmesinin de birinci koşulu olmuştur. Turizm ve çevre arasında ortak bir ilişki vardır. Günümüzde çevre, turizmin birincil ve temel kaynağıdır, ancak turizmin yine en önemli etkisi çevreye olmaktadır. Bu durum bir ortak yaşamsal (symbiotic) ilişkidir. Turizm, çevreye biraz dokunduğunuz zaman intikam alan belki de tek sektördür. Birçok turizmci, “turizm çevre bilimine dayalı bir toplum endüstrisidir” diyerek, çevre kaynaklarının istismar edilmesinin önlenmesi gerekliliği üzerinde durmaktadır. Şüphesiz ki her türlü doğal kaynağın kullanımındaki temel ilke, koruma-kullanma dengesinin sağlanmasıdır. Doğal kaynakların aşırı ve dengesiz kullanımı sonucu yaratılan çevre sorunlarının ve tahribatının insan da dâhil dünyadaki her türlü canlının yaşamını tehdit eden boyutlara ulaştığı bilimsel çalışmalarla ortaya konulmaktadır. Doğal değerlerin yıldan yıla daha fazla yitirilmekte olduğu, gelecek nesillere nasıl bir çevre bırakacağımız endişesi bütün dünya ülkelerinde artık araştırılan bir konudur.


        Doğal varlıkların korunması turizm açısından oldukça önemlidir. Çünkü turizm sektörü doğal varlıkların sergilendiği güzellikler, dinlenme, sağlık, spor, bilim ve eğlence faaliyetlerine uygun ortamlardır. Turizm bu doğal güzellikler, tarihi ve kültürel varlıklar içinde gelişip uygulanmaktadır. Çevre bir turizm kaynağı olma özelliğini taşırken, 


urizmin var olması için çevrenin yaşaması gerektiği doğanın ve çevrenin aleyhine gelişen bir turizmin kendi kaynağını tüketeceği açıktır. Turizm nehirler, göller, denizler ve özellikle kıyılar üzerine ekolojik yönden önemli ölçülerde zarar vermekte ve bu 

alanların yapısal, tarihsel ve estetik değer kayıplarına uğramasına neden olmaktadır. Bu tür yıkıcı sonuçların tek sorumlusu turizmin kendisi değil, aşırı ticarileşmeye doğru yönelmesidir. Bu durumda turizmden sağlanacak uzun dönemli yararlar g
t

öz ardı edilerek, kısa dönemli kazançların peşine düşülmekte ve doğal kaynakların kullanımı yozlaşarak bozulmaktadır.

 İyi yönetilmeyen turizm hareketleri sonucunda;
1.      Doğal çevrenin tahribi,
2.      Vizüel (görsel) kalitenin bozulması,
3.      Hava, su, toprak kirlenmesi,
4.      Kamu sağlığının bozulması, gibi olumsuz etkiler görülmektedir. 



        Turizm faaliyetleri öncelikle doğal dengenin duyarlı olduğu alanlarda gelişme göstermektedir. Bu alanlarda oluşacak aşırı yoğunluk, belirli taşıma kapasitesini aştıktan sonra, doğal kaynakların bozulmasına ve bazılarının azalmasına veya yok olmasına neden olmaktadır. Turist yoğunluğunun arttığı bu bölgelerde özellikle eko-sistemler önemli boyutlarda zarar görmektedirler. Turizmin ekolojik değerlere etkilerini çeşitli örneklerle ele alıp incelediğimizde; Bitki örtüsü birçok turistik yerleşim alanlarının ana çekim elemanlarından biridir. Bitki örtüsü, turistik etkinlikler sonucunda olumsuz olarak etkilenebilmektedir. Örnek olarak; bitki koleksiyoncularının etkilerini, kamp ve piknik ateşleri sonucunda çıkan orman yangınlarını, yapılaşma amacıyla ağaç kesimlerini, çöp dökme ile doğal bitki örtüsünün kirletilmesini, yoğun araç trafiği ile kampçılık ile bitki örtüsünün çiğnenmesini, toprağın yoğun turistik etkinlikler sonucu sıkışarak erozyona uğramasını verebiliriz. Turistik etkinlikler ve su kalitesine yönelik olarak da; turistik kentlerde kanalizasyon sularının plajlara, göllere ve nehirlere akıtılmasını, deniz araçlarından boşalan yağların deniz suyunu kirletmesini, yine şişe ve kutu atıklarıyla deterjan kullanımı ile suda zor çözünen kimyasal maddelerin suları kirletmesini olumsuz örnekler olarak verebiliriz. Turistik alanlarda normal trafiğe ek olarak araç kullanımı, tur otobüsleri ve sonucunda egzozlardan çıkan gaz ve dumanlarla hava kirlenmesi de turizmin çevreye olan diğer olumsuz yönlerinden bir tanesidir. Vahşi hayvan avcılığı, doğal yaşam fotoğrafçılığı, turizm amaçlı yapılaşmalarla kıyılarda yaşayan canlıların (caretta caretta gibi) nesillerinin tükenmesi yine olumsuz örneklerdendir.


        İçinde yaşamakta olduğumuz 21. yüzyılda dünyanın bir numaralı sorunu çevre sorunudur. Bu sorun gelişmiş-gelişmekte olan, kuzey küre-güney küre ülkeleri gibi ayrımlar yapılmaksızın bütün dünya ülkelerinin ve insanlarının var olmak-var olmamak sorunudur. Dünyanın durumu 2001 raporunda açıkça belirtildiği gibi alınmaya çalışılan bütün önlemlere rağmen daha kötüye doğru hızla gitmektedir. Daha sonuçlarının ne boyutlarda olduğu, etkilerinin ne gibi süreç ve hızlarda geliştiği, zaman içinde ne tür farklılaşmalar göstereceği henüz net olarak bilinmeyen bir ekolojik krizle karşı karşıya olmamız söz konusudur. Ham maddesi tarihsel, sosyokültürel ve ekolojik değerler olan, gezegensel ve yerel bir etkinlik olan turizm alanında da ekolojik krizi önlemeye yönelik çalışmalar etkin olmaya başlamıştır. Belirtilmiş olduğu gibi çevre kalitesine, turizm sektörü diğer sektörlerden daha fazla bağımlıdır. Çevresel anlamdaki olumsuzluklar turist ve ‘hızlı gelişen, 


kısa dönemli, plansız/kontrolsüz, özel çıkarları gözeten, turisti yönlendirici, girişimcileri ve çalışanları yöreden olmayan turizm’ diye tanımlanan kitle turizminde değişimi içeren bir takım ihtiyaç ve yönelimlere neden olmuştur;

1.      Kitle turizmindeki doğal alanlar üzerinde meydana gelen olumsuz etkilerin anlaşılması,
2.      Çevre duyarlılığı konusunda görülen değişmeler,
3.      Çevreye duyarlı organizasyonların artması,
4.      Devlet ve bazı kuruluşlar tarafından koruma faaliyetlerinin desteklenmesi,
5.      Çevreye karşı duyarlı toplulukların faaliyetleri,
6.      Doğaya karşı bilinçlenmenin artması,
7.      Doğal kaynaklar ve doğaya dayalı faaliyetler konusunda ülke politikalarındaki değişimler, turizm alanında da farklılığa neden olmuştur,
8.      Doğal çevre kalitesini korumanın öneminin anlaşılması,
9.      Turistlerin tatillerini daha önce görmedikleri yerlerde geçirerek yöresel kültürleri ve doğayı tanıma isteklerinin artması,
10.  Çevresel kirlenme ve bozulmaların arttığı günümüzde çevre bilincinin oluşmaya başlaması,
11.  Hızlı kentleşme, sonucunda ortaya çıkan gürültü ve görüntü kirliliği ve yeşil alanların azalması (Korkmaz, Tolunay, 2002, 431) farklı turizm arayışlarına neden olmuştur.
        Bugüne kadar hâkim durumda bulunan kitle turizminin yoğunlaştığı “3-S” (sea-sand-sun) deniz-kum-güneş turizmi nedeniyle turizm etkinlikleri belirli bölgelerimizde yılın belli aylarında toplanmış, bu yoğunluk da birçok sorunu beraberinde getirmiştir. Bunların başında deniz ve çevre kirlenmesi, kıyı yağması, doğanın tahribi ve altyapı eksiklikleri gelmektedir.   Bu tablonun düzeltilmesine etki edecek en önemli önlem turizm etkinliklerinin dengeli bir biçimde ülke çapına yayılmasını sağlayacak tedbirleri gerektirmiş bu gibi durumlar ister istemez turizmde yeni arayışları gündeme getirmiştir. Giderek belirginleşen yeni tip turistin beklentileri de, “deniz, kum ve güneş” üçgeninden uzak, doğa ile iç içe abartılı olmayan tesislerde iyi bir oda, iyi hizmet ve tüm bunların başında bozulmamış ve temiz bir çevrede aktif bir tatil olarak özetlenmektedir. Tüm anlatılan ve ele alınan konular çerçevesinde mevcut arayışlara cevap bulmak maksadı ile son yıllarda turizmle ilgili değişimler olmuş, yeni kavramlar, farklı bakış açıları ortaya atılmıştır. Sürdürülebilir turizm, düşük etkili turizm, yumuşak turizm, alternatif turizm, kırsal turizm, kültürel turizm, macera turizmi, inceleme turizmi, doğa merkezli turizm, ekoturizm gibi  sayısını daha da çoğaltabileceğimiz kavramlar gündeme gelmeye başlamıştır. Bir bakıma teoride çözüm olarak ortaya atılan turizme yönelik yeni kavram ve bakış açılarının, uygulama da ne kadar gerçekçi olacağı önemli ve dikkate alınması gereken bir husustur. (www.macahelbizimdir.somee.com)
2.3. Turizm-Çevre İkilemi
        Turizmin dünyada son yarım yüzyılda, ülkemizde ise son çeyrek yüzyıldaki gelişme eğilimi turizm-çevre ikilemini doğurmuştur. Bir ülkedeki kaynakları turizmin gelişmesinde önemli rol oynarlar. Ancak turizmin gelişmesi de çevre üzerinde bazı etkiler yaratır. Böylece bir yanda turizm için korunması gereken bir çevre gerekirken, diğer yanda turizmin çevreye verdiği zararların giderilmesi ve zarar vermesinin önlenmesi sorunu mevcuttur. Bu sebeple turizm faaliyetleri ile sağlıklı ve dengeli çevre talebi arasında bir ikilem doğmaktadır. Doğal ve tarihi çevre turizm yoluyla ülke gelir sağlarken, ister istemez, bu gelirin bir bölümünün yeniden çevrenin korunması ve geliştirilmesine harcanması kaçınılmaz olmaktadır. Kalkınma amacıyla turizmden elde gelirin tümüyle çevre dışındaki alanlara harcanması belli bir süre sonra, çevrenin bozulmasına ve giderek turizm gelirinin de düşmesine yol açacağı unutulmamalıdır. Bu konuda gereken özenin gösterilmemesi, kısa zamanda bir kısır döngü içine girilmesine yol açacaktır. Çünkü çevrenin kendini yenileme olanağı sınırlıdır ve bir kez tahrip edildi mi, iyileştirilmesi büyük emek ve harcamaları gerektirmektedir. Bu ise çevre yolu ile turizmden elde edilen gelir düzeyine yaklaşacak ve sonuçta turizm faaliyetinden ekonomik kalkınma açısından ciddi bir katkı sağlamayacaktır. (Ömürgönülşen, U, 1990, s. 32)
2.4.Turizmin Çevre Üzerindeki Etkileri
        Turizm çevre üzerinde bozulmaya yol açarsa, kendi varlığını da tehlikeye sokmaktadır. Turizm çevresel değerlere bir zenginlik katarsa, kendi sürekliliğini de sağlama yolunda önemli adım atmış olmaktadır. Buradan hareketle, turizmin doğal çevre üzerinde bozulmalara neden olabilecek olumsuz etkilerinin ve çevresel zenginliğe katkı sağlayacak olumlu etkilerinin ortaya konması gerekmektedir. Turizmin doğal çevre üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri şu şekilde sıralanabilir; (Kahraman ve Türkay, 2009, s. 57)
Turizmin olumlu etkileri;
1.      Önemli doğal alanların korunması
2.      Arkeolojik ve tarihi yerlerin korunması
3.      Çevre kalitesinin yükseltilmesi
4.      Çevrenin değerinin arttırılması
5.      Altyapının geliştirilmesi
Turizmin olumsuz etkileri
1.      Su kirliliği
2.      Hava kirliliği
3.      Gürültü kirliliği
4.      Görüntü kirliliği
5.      Kalabalık ve izdiham
6.      Uygunsuz atık yok etme







KAYNAKÇA

Erten, S. ( 2011, 11 Aralık). Çevre Eğitimi Nedir? Erişim Tarihi: 1 Mart 2013, http://www.ekookullar.org.tr
Erdoğan, H. (2007, 22 Mart). Turizm ve Çevre.Erişim Tarihi: 25 Şubat 2013, www.macahelbizimdir.somee.com
Kozak, N. ve Kozak, M. (2012). Genel Turizm Bilgisi. 1. Baskı. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını
Kahraman, N. ve Türkay, O. (2009). Turizm ve Çevre.3. Baskı. Ankara: Detay Yayıncılık
Ömürgönülşen, U. (1990). Turizm ve çevre ilişkileri üzerine eleştirel bir bakış. Anatolia Turizm Araştırmaları Dergisi. Sayı 2. (Şubat 1990).
Şallı, Engin. (2008, 25 Şubat). Ekonomiye Yön Veren Güç Doğal Kaynaklar. Erişim Tarihi: 25 Şubat 2013, enginsalli.blogcu.com
Tuna, M. (2007). Turizm, Çevre ve Toplum(Marmaris Örneği) 2. Baskı. Ankara: Detay Yayıncılık
Zengin, B. (2006). Turizm Coğrafyası, 1. Baskı. İstanbul: Değişim Yayıncılık.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder