TURİZM VE DOĞAL KAYNAKLAR İLE
TURİZM VE ÇEVRE ARASINDAKİ İLİŞKİ
1.TURİZM VE DOĞAL KAYNAKLAR
1.1.Turizm
Turizm;
İnsanların sürekli olarak oturdukları ve çalıştıkları yerlerin dışına seyahat
etmeleri ve gittikleri yerdeki turizm işletmelerinin ürün ve hizmetlerinin
kullandıkları geçici konaklamalarından doğan olaylar ve ilişkiler bütünüdür. (Kahraman
ve Türkay, 2009, s. 1) Başka bir tanıma göre turizm; Çevre ve doğal kaynak tabanına dayalı olarak
gelişen çok yönlü bir ekonomik faaliyettir. (Tuna, 2007, s. 17)
1.2.Doğal Kaynaklar
Doğal kaynak; Doğada kendiliğinden
oluşmuş, insan aklı ve tekniğinin ürünü olmayan, meydana gelme aşamasında
insanın herhangi bir rolünün bulunmadığı bütün zenginlik kaynakları “doğal
kaynak” olarak adlandırılır. Kısaca doğada bulunan ve insan ihtiyacını
karşılayabilecek her şeye denir. Ayrıca doğal kaynaklara ilgili bir diğer
hususta insansız bir doğada doğal kaynakların hiçbir hükmü yoktur Geniş açıyla
bakınca insan dışındaki her türlü doğada bulunan varlıklar doğal kaynaktır.
1.2.1.Doğal
Kaynakların Sınıflandırılması
1.2.1.1.Tükenmeyen Doğal Kaynaklar:
Tükenmeyen
doğal kaynaklar kendi arasında daimi kaynaklar ve belli koşullar dâhilinde
kendini yenileyebilen kaynaklar şeklinde ikiye ayrılır
a.) Daimi Kaynaklar: Kullanıldığı zaman kendilerini üreme
veya madde döngüleri yoluyla yenileyerek, tükenmeyen kaynaklardır. Genelde tüm canlı kaynaklar bu gruba girer. Su,
rüzgâr, güneş, dalga…
—Rüzgâr: Yüksek ve alçak basınç merkezleri
arasındaki basınç farkından kaynaklanan yatay yönlü hava hareketleridir. Rüzgâr enerjisinden elektrik enerjisi
üretiminde yararlanılmaktadır. Rüzgâr enerjisinden yararlanabilme, rüzgârın
esiş hızına bağlı olduğu için sınırlı bölgelerde kullanılabilmektedir. Rüzgâr
enerjisi kullanan sistemlerin çevreye zararları oldukça azdır.
- —Dalga: Dalgalardaki enerjinin kaynağı rüzgârlardır. Sadece deniz kıyılarında yararlanılabildiği için Dünya'da kullanma olanakları sınırlıdır. Tüm Dünya'da bir yılda dalgalardan elde edilecek enerjinin, 200 milyon taş kömüründen elde edilecek enerjiye denk geldiği tahmin edilmektedir.
—Güneş: Güneş enerjisinden ısıtma ve
soğutma sistemlerinde, elektrik enerjisi üretiminde, havalandırma tesislerinde
yararlanılmaktadır. Gelecekte güneş
enerjisine dayalı teknolojilerin gelişmesiyle güneş enerjisi kullanımı daha da
yaygınlaşacaktır.
—Su: Su canlıların hayatlarını
sürdürebilmeleri için zorunlu bir kaynak olup, yaşamın sürekliliğini sağlayan
doğal bir kaynaktır. Ayrıca döngü yoluyla belli ölçülerde kendini yenileyebilen
bir kaynaktır. Ayrıca içinde çeşitli canlıların yaşadığı doğal bir ortamdır.
Sular; yer üstü, yeraltı ve atmosfer arasında sürekli hareket halindedir.
Yeryüzüne yağış olarak düşen su, yer üstü ve yeraltı su kaynaklarını besler. Başlıca
su kaynakları; Okyanuslar, denizler, akarsular, göller, sulak alanlar, buzullar,
yeraltı suları ve havadaki su buharıdır.
b.) Belirli Şartlar Dâhilinde Kendini
Yenileyebilen Kaynaklar: Belli
ölçülerde kullanıldığı zaman veya olağan yıllık artışlarını aşmayacak şekilde
kullanıldığı sürece madde döngüler yoluyla kendilerini yenileyebilen
kaynaklardır.
— Orman: Ormanlar doğru bir şekilde işletildiği
ölçüde kendini yenileyen bir kaynaktır. Ayrıca çeşitli bitki ve hayvanları barındıran
bir ekosistemdir. Ormanlar, sayısız ürünleriyle ve işlevleriyle yüzyıllardır
insanlar için vazgeçilmez bir kaynaktır.
—
Jeotermal enerji: Magma
tabakasına yakın kesimlerde ısınan suların, yer kabuğundaki çatlaklardan kendiliğinden veya açılan sondaj
kuyularından sıcak su ya da buhar biçiminde çıkan enerji kaynağıdır.
Jeotermal enerji, elektrik üretilmesinde ve ısıtmada yaygın olarak
kullanılır. Turistik ve tedavi amaçlı kaplıca olarak,
çamur banyoları yüzme havuzu ve turistik tesislerde kullanımı (Sıcak su
kaynakları aynı zamanda bünyesinde çözünmüş mineraller içerir. Kaplıca suları
tarihi dönemlerden beri romatizma, kireçlenme, deri, solunum yolları, sindirim,
sinir, dolaşım ve boşaltım sistemleri, kadın ve göz hastalıkları vb. pek çok
hastalığın tedavisinde kullanılır. Bu nedenle sağlık turizmi açısından büyük
değere taşır. Merkezi sistemlerde ısıtma tesislerde de kullanılır( Otel,
yerleşke, sera vb.).
—
Toprak: Toprak,
üzerinde ve içinde yaşayan canlılarla uzun vadede kendini yenileyebilen bir doğal
kaynaktır. Dünya'daki yaşama kaynaklık eden biyolojik üretimin ana öğelerinden
biri de topraktır. Tüm canlı varlıkların yaşama mekânı olup, besin
kaynaklarının ana üretim alanı, diğer doğal kaynakların bulunma yeri,
endüstrinin önemli bir hammaddesidir. Toprak dikkatli kullanılmadığı
ve yanlış kullanıldığı zaman kaybedilen ve bi daha yerine getirilmesi çok zor
olan bir kaynaktır. Örneğin; Ülkemiz toprak
yönünden oldukça çeşitli toprakları ile zenginliğe sahiptir. Ancak ülkemizde
nüfus artışı, makineleşme, şehirleşme sonucu topraklarımızın yanlış
kullanılması, orman ve meraların tarla haline getirilmesi sonucu da erozyonla
toprak kaybı ve verim düşmesi yaşan maktadır. Bu da ülkemizi önlem alınmazsa
çölleşmeye doğru götürmektedir.
—
Hava: Enerji ve madde kaynaklarının bir kısmının kaynağı hava veya
atmosferdir. Canlıların ihtiyaç duyduğu azot, oksijen ve karbondioksit gazları
havada bulunur. Dünyayı çepeçevre saran gaz örtüsüne de atmosfer denir.
Ortalama 10.000 km. kalınlığındaki atmosferin kalınlığı ekvatordan kutuplara
doğru azalır. Atmosferi oluşturan gazlar fiziksel ve kimyasal özellikleri
farklı tabakalardan meydana gelmiş ve yerçekimi etkisiyle dünyayı
sarmıştır.
—
Çayır ve meralar: Toprağı koruyan, suyu tutan, havayı temizleyen, hayvanlara
barınma, beslenme imkânı tanıyan bu alanlar biyolojik zenginliğin de yüksek
olduğu alanlardır. Yanlış arazi kullanma ile tarım alanlarına çevrilmesi,
bilinçsiz ve aşırı otlatmalarla çayır ve meralar da giderek azalmaktadır.
— Sulak Alanlar: Derinliği altı metreyi geçmeyen suları tatlı, acı, tuzlu; Akarsu,
göl, deniz kıyısı, bataklık, haliç, sazlık, lagün v.b. alanlardır. Ülkemizde
sayıları 3000 civarındadır. Buralar bitki ve hayvan yönünden çok zengin olup
yağmur ormanlarından sonra gelmektedir. Ülkemiz sulak alanlar
bakımından zengindir. Ülkemizde 1 milyon kadar doğal göl, bataklık vb. sulak
alan vardır. Fakat sulak alanlar tarımsal üretim için kurutulmaktadır. Ancak bu
alanlarda kurutma nedeni ile oluşan tuzlanma ve bölgedeki iklimiz olumsuz
etkisiyle yapılan tarımsal üretim de verimli olmamaktadır. Ayrıca kirlilik,
yapılaşma gibi nedenlerle de sulak alanlar giderek daralmaktadır.
1.2.1.2.Tükenebilen Doğal Kaynaklar
Petrol, linyit, taşkömürü, doğalgaz gibi
kullanıldığı müddetçe yerine yenisi oluşamayan veya oluşması milyonlarca yıl
süren bu yüzden kullanıldıkça tükenen kaynaklardır. Yapılan araştırmalara göre çok önemli birer enerji kaynağı olan
petrol, kömür ve doğal gaz, yeni yataklar bulunmazsa, aşırı kullanılmaları
nedeniyle çok kısa bir zaman sonra tükenecekleri belirtilmektedir. Tükenir özellikteki kaynakların bir özelliği
de çevreye zarar veren özellikte olmalarıdır. Ancak bazı tükenebilir kaynaklar geri dönüşüm yoluyla ( demir,
bakır, alüminyum v.b.) yeniden hammadde olarak kullanılabilir. Bu özellik hem
ömürlerini uzatır, hem de çevre kirliliğini azaltır.
—
Doğal Gaz: Petrol katı, sıvı ve gaz hâlinde bulunur. Petrolün gaz hâline doğal gaz adı
verilir. Doğal gaz çevreye en az zarar veren fosil yakıttır.
— Petrol: Yerküre içerisinde organik maddelerin başkalaşımı ile oluşmuş ve gözenekli kayaçlar içerisinde depolanmış sıvı hâldeki hidrokarbonlara ham petrol adı
verilir. Katı olanlara ise asfalt,
parafin veya bitüm adı verilmektedir. Petrol, kolay taşınabilmesi (pipe-line),
kolay tüketilmesi, kalorisinin yüksek olması, hava kirliliğine daha az neden
olması ve katı atık bırakmaması ile kömürden daha üstündür.
— Kömür: Kömürler % 55 ile % 95 arasında serbest ve bileşim hâlinde karbon içeren katı kökenli organik
kayaçlardır. Kömürler genellikle
bitkisel kökenlidirler. Kömürler oluşumu ve içindeki karbon miktarına göre
eşitli şekillerde sınıflanır. Antrasit, taşkömürü linyit, turba gibi
sınıflanır.
—Madenler: Yer kabuğunun yapısında bulunan ekonomik değeri olan mineral
bileşikleridir. Demir, bakır, krom, alüminyum, çinko, bor
mineralleri, kükürt, zımpara taşı, barit, tuz, manganez, antimon, cıva, kurşun-çinko,
volfram, gümüş, nikel, asbest, flüorit, fosfat, doğal soda, kalay, manyezit vb.
1.2.2. Doğal Kaynakların Faydaları
Doğal kaynakların insan ve toplum
hayatında çok önemli bir yeri vardır. Yaşamı fonksiyonel hâle getiren araç ve
gereçlerin tamamına yakını doğal kaynaklardan sağlanmaktadır. İnsanlar da doğadaki her canlı gibi
yaşamak için madde ve enerji kullanmak zorundadır. Canlılar madde ve enerji
ihtiyaçlarını doğal kaynakları kullanarak karşılarlar. İnsanlar ilk çağlardan
itibaren doğal kaynaklardan farklı şekillerde yararlanmışlar, bunun sonucunda da
medeniyetler ortaya çıkmıştır. Sanayi toplumu, uzay çağı ve bilgi toplumunun
doğuşu da doğal kaynaklardan sağlanan ürünler sayesinde gerçekleşmiştir.
Etrafımıza baktığımızda insan eliyle yapılmış yollar, köprüler, fabrikalar, binalar, otomobiller,
barajlar görürüz. Bir an olsun dünya üzerinde insan faaliyetlerinin hiç
olmadığını ya da yaşanmadığını düşünelim. O zaman dünyadaki değişim doğal
haliyle devam edecekti. Oysa doğa insan faaliyetleri sonucunda şekillenmekte,
insanların yaşadıkları alanları kendilerine uyarlaması ile farklı bir boyut ve
özellik kazanmaktadır. (www.enginsalli.blogcu.com)
1.2.3.Doğal Kaynaklar ile Turizm Arsındaki İlişki
Turizm faaliyetinin aktörü
olan insan, tüm yaşamı boyunca doğal ve tarihi çevre ile sürekli bir ilişki
içindedir. Bu ilişkinin insanoğlunun daha iyi ve sağlıklı yaşamasının da bir ön
koşuludur. Uluslar arası turizmde yaklaşık son yarım yüzyılda meydana gelen
gelişmelerde en ön faktörlerden biri doğal ve tarihi çevredir. Turistik yer
turizm olgusunun odak noktalarından birini oluşturur. Turistik yerler, coğrafi,
ekonomik ve kültürel açılardan turizme imkan sağlayan mekanlardır. İnsanların
geçici olarak yer değiştirmelerinin hedefi çoğu zaman belli bir turistik
yerdir. Söz konusu yerler çeşitli cazibe unsurları sebebiyle insanları
kendilerine çekerler. Turistik yeri oluşturan unsurlar ise; doğal
koşullar(turistik yerin coğrafi konumu ve özelliklerini, iklimi, bitki örtüsü,
hayvan zenginliği, su kaynakları, dinlenme yerleri), kültürel değerler, alt
yapı durumu, turistik yerdeki olaylar, turizm işletmelerinin hizmetleri, ve
kamu kuruluşlarının turizme bakış açısı ve sundukları hizmetler… coğrafi mekanda ayrı ayrı dağılmış olan
turistik yerler coğrafi, sosyo-ekonomik, kültürel ve yöresel açılardan
birbirleriyle ilişkileri sebebiyle “turistik bölgeleri” oluştururlar. (Ömürgönülşen,
1990, s. 32)
Doğal kaynaklar, kullanımı
büyük ölçüde iklime bağlı olan kaynaklardır. “doğal çevre ve insan yapısı turistik
değerlerin turizm talebine katkısı, bunların turizm sektörüne işlenerek
sunulmasının derecesine bağlıdır”. Doğal kaynaklardan kıyılar, deniz, kum, iç
su kaynakları, ormanlar, milli parklar, tabiat manzaraları vb. turizm
endüstrisince işlenerek, yerli ve yabancı turistlerin istifadelerine
sunulmaktadır. Doğal kaynakların çeşitli şekillerdeki bileşimleri, turizmi
geliştirmeye yönelik çekici ortamlar oluşturabilirler. Bunlar arasında en
önemlileri, tabii kaynakların kullanımının mevsimlere göre değişim göstermesi
ve bu sebeple bölgeler arasında rekreasyonel talepteki değişikliklerdir. Turizm
talebini dengelemek ve talep artışını sürekli hale getirmek için, doğal
kaynaklar bakımından mevcut olanakların değişik amaçlarla kullanılması daha iyi
sonuç verecektir. Örneğin; bir bölgeyi sadece avlanmak amacıyla kullanmak
yerine, golf, ata binmek, balık kullanmak daha sağlıklı bir uygulama olur.
İklim yapısı tabi çekiciliklerin en önemlilerinden biridir. Avrupa’daki en
önemli turist hareketi kıtanın kuzey ve orta kısımlardan Akdeniz iklim
bölgesine doğru, güneş, deniz, kum ve tabiatla iç içe olunabilecek değerlere
kavuşmak için yapılan turizm hareketidir.
Su kaynakları başlı başına
büyük bir rekreasyonel çekiciliktir. Her geçen gün suya dayalı rekreasyonel
faaliyetler hızlı bir şekilde büyümektedir. Bunlar arasında; balık tutma,
yüzme, kano yapma, kürek çekme, sun kayağı, su altı avcılığı, yelken ve kürek
sporları vb. sayılabilir. Dünya da tatillerin büyük bir kısmı deniz
kıyılarında, kara iç sularda geçirilmektedir. Örneğin; İngiltere’de tatile
çıkan ülke vatandaşlarının %72 si deniz kıyılarına gitmektedir. Deniz ve göl
kıyıları yanında, şifalı su kaynaklarına sahip olan kaplıcalar, içmeler vb. de
çok önemli bir yer tutar. Örneğin İtalya’da Vichy, Almanya’da Baden Baden,
ülkemizde Yalova, Afyon, Kütahya ve Balçova kaplıcaları günümüzde de sağlık
turizmi açısından çekiciliklerini devam ettirmektedirler.
Manzara güzelliği de
birinci derece de önemli rekreasyon ve turizm kaynağıdır. En çok turist çeken
coğrafi görünümler, çoğu kez arazi yapısı ve su özelliklerinin birleştiği doğal
alanlardır. Dağlar esas olarak manzara güzellikleri yanında dağcılık, kış
sporları, ve trekking yapmak için turistlere çekici görünürler. Koruluklar ve
ormanlar, hem kırsal manzaraya güzellik katarlar hem de kendi içinde
rekreasyonel imkânlar oluştur. Örneğin; avlanma, yürüyüş, kamp kurma… Turizm
talebi açısından en önemli çekicilikleri doğal alanlar oluşturmaktadır.
Turistik talebi canlı tutmak için, doğal kaynakların kalitesini muhafaza etmek
şarttır. Bu husus, turistlerin her zaman tatminini sağlamak açısından
zorunludur. Kaldı ki turizm, rekreasyonel amaçlarla kullanılan doğal
kaynakların kalitesine karşı çok hassas olup, yüksek düzeyde bir standart devam
ettirilmediği sürece, turizm talebinin gerilemesi kaçınılmazdır. Doğal
kaynaklar; doğal çevrede bulunan ve insanların çok değişik ihtiyaçlarını
giderecek karaktere sahiptirler. Hem turistik faaliyetlerin hem de diğer
faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için, her zamankinden daha
çok korunmaya ihtiyaç duymaktadırlar. Bu yönüyle koruma turistik çekicilik
unsurlarının, cazibelerinin devamı için gerekmektedir. (Zengin, 2006, s.32–33)
2.TURİZM ve ÇEVRE
2.1.Çevre
Çevre; İnsanların
ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı
olarak etkileşim içinde bulundukları fiziki, biyolojik, sosyal, ekonomik ve
kültürel ortamdır. (www.baktabul.net). Başka
bir tanıma göre çevre; Çevre, canlı ve cansız varlıkların bir arada etkileşim
içinde bulundukları ortamdır ( http://www.ekookullar.org.tr).
2.1.1.Çevrenin Boyutları
2.1.1.1.Fiziksel Çevre
Fiziksel
çevre; insanın içinde yaşadığı, varlığını, özelliğini ve niteliğini fiziksel
olarak algıladığı ortama fiziksel çevre denir. Doğal çevre ve yapay çevre olmak
üzere ikiye ayırır.
a.) Doğal çevre; insan emeğine bağlı olmaksızın doğanın
kendi kendine hazırlamış olduğu fiziksel çevredir. Doğada yaşayan bir canlı
olarak insan da bu doğal çevrenin bir parçasıdır. Doğal çevre elemanları canlı
ve cansız olmak üzere iki grupta toplanır. İnsan, hayvan ve bitki toplulukları
canlı öğeleri oluşturur. Canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli
olan hava, su, toprak ile yer kabuğunu oluşturan katmanlar, yer altı kaynakları
ise doğal çevrenin cansız öğeleridir.
b.) Yapay çevre; insanın bilgi ve kültür birikimine
dayanarak, doğal çevresinde bulmuş olduğu yer altı ve yer üstü zenginliklerini kullanarak
yarattığı çevreye yapay çevre denir. Temel özelliği tümden insan elinden çıkmış
olmasıdır. Kentsel ya da kırsal olma özelliğine bakılmaksızın yerleşim
yerlerinin hepsi yapay çevreyi oluşturur. Yapay çevre yapıldığı dönemdeki
toplumların bilgi, teknoloji ve toplumsal değerlerinin yansıtır. Bu nedenle
ortak kültürel mirasın da kaynağıdır. Yapay çevre üretildiği zamanın toplumsal
gereksinimlerine ve sosyo-ekonomik sitemine göre biçimlenir. Söz gelimi
kentleri süsleyen anıtlar, gecekondular, köy evleri, yollar, her biri ayrı ayrı
yapay çevrenin bir parçasıdır. Tarihi çevre, yapay çevrenin bir parçası olmakla
birlikte, niteliği gereği özel bir yere sahiptir ve kültürel mirasın gelecek
kuşaklara aktarılmasında temel öğedir.
2.1.1.2.Toplumsal Çevre
Toplumsal
çevre; bir fiziksel çevre içinde bulunan insanların ekonomik, toplumsal ve
siyasal sistemleri gereği yarattıkları ilişkilerin tümü toplumsal çevreyi
oluşturur. En basit komşuluk ilişkilerinden başlayarak alışverişe, eğitime,
çalışma koşullarına, yöneten-yönetilen ilişkilerine kadar uzanan ve toplumsal
yaşam koşullarını belirleyen bu resmi ve resmi olmayan ilişkiler, davranışlar
toplumsal çevrenin ifadesidir. Fiziksel çevre ile toplumsal çevre birbirlerini
tamamlayan iki kavramdır. Her fiziksel çevrenin içinde bir toplumsal çevre yer
almakta ve fiziksel çevresinden etkilenmeyen bir toplumsal çevre söz konusu
olmamaktadır. Aynı biçimde, toplumsal yapıdan bağımsız, ondan etkilenmeyen bir
fiziksel çevre de düşünülemez. Daha önce de denildiği gibi, çevre tanımı
fiziksel ve toplumsal boyutlarıyla bir bütündür. Gerçekte birini diğerinden
ayırmak olanaksızdır. Böyle bir ayırımın amacı büyük ölçüde, çevresel etki ve
olgular arasındaki ilişkileri belirleme, açıklama ve çözümleme kolaylığı sağlayabilmektir.
(Kahraman ve Türkay, 2009, s. 20–22)
2.2.Turizm ve Çevre Arasındaki İlişki
Belirli bir
yöreye ya da ülkeye yönelik turizm talebinin oluşması ve bu talebin sürdürülmesi
sırasında fiziksel (tarihi ve doğal) çevre önemli bir etken olmaktadır. Ayrıca,
turistlerin gidecekleri yerin seçiminde ve kalış sürelerinin saptanmasında da
fiziksel çevre önemli bir belirleyicidir. Daha açık anlatımla turizm ve
fiziksel çevre, birbirinden ayrılmaz bir ilişki içerisindedir. Turizm, tümüyle
fiziksel çevrede oluşmakta ve fiziksel çevrenin çekim öğeleri turizm talebi
üzerinde bir etkiye sahip bulunmaktadır. Dünyanın son 30–40 yıl içerisinde
fiziksel çevre üzerinde oluşturduğu ağır tahribat, turizmin çevre ile
ayrılmazlığını daha bir artırmaktadır. Bu alanda araştırmalar yapan bilim
adamları, önümüzdeki yüzyılda turizm talebini belirleyen tek seçeneğin çevre
olacağı üzerinde görüş birliği içerisindedirler. Turizm sektörünün son 40–50
yılda ulaşmış olduğu aşama göz önüne alındığında turizmin çevre üzerindeki
etkileri ve ayrılmaz ilişkisi daha iyi anlaşılacaktır. Dünya Turizm Örgütü’nün
rakamlarına göre 2006 yılında dünya genelinde 842 milyon kişi uluslararası
seyahate çıkmıştır. Bu rakam 1960 yılında 60 milyondu. Ulusal sınırlar
içerisindeki seyahatler de dikkate alındığında turizme katılan insan sayısının
3 milyarın üzerinde olduğu rahatlıkla söylenebilir. Dünya nüfusunun artması ile
birlikte artış gösteren dünya turizm rakamları, aynı zamanda çevresel etkilerin
de artış gösterdiğine işaret etmektedir. İnsanların bir yerden başka bir yere
seyahatlerinde kullanılan ulaştırma araçlarının çevreye yaydığı çeşitli fosil
artışlardan başlayan, konaklama tesislerinin çeşitli şekillerde çevrelerine
verdikleri zararlara kadar pek çok zararlı etki, turizm sektörünün gelişmesiyle
artış içerisindedir. Turizm etkinliklerinin büyük kısmı doğanın sunduğu
verilerin sergilenmesi veya sunulması ile gerçekleşmektedir. Buna karşın
gerçekleşen turizm faaliyetleri fiziksel çevre üzerinde çeşitli şekillerde etki
göstermektedir. Bu etkiler, doğal ve tarihi çevrenin tahribatı şeklinde olumsuz
olabileceği gibi, onların kazanılmasına yönelik ciddi önlemlerin alınması
şeklinde olumlu yönde de olabilmektedir. Bu karşılıklı etkileşim turizm ve
fiziksel çevre ilişkisini ortaya koymaktadır.(Kozak, Kozak, s. 2012)
Doğal, sosyal
ve kültürel değerler, turizmin en çok yararlandığı ve her dönemde önemini
koruyan değerlerdir. Bu değerler turizmin ortaya çıkış nedenlerinin başında
gelip, gelişmesinin de birinci koşulu olmuştur. Turizm ve çevre arasında ortak
bir ilişki vardır. Günümüzde çevre, turizmin birincil ve temel kaynağıdır,
ancak turizmin yine en önemli etkisi çevreye olmaktadır. Bu durum bir ortak yaşamsal (symbiotic)
ilişkidir. Turizm, çevreye biraz dokunduğunuz zaman intikam alan belki de tek
sektördür. Birçok turizmci, “turizm çevre bilimine dayalı bir toplum
endüstrisidir” diyerek, çevre kaynaklarının istismar edilmesinin önlenmesi gerekliliği
üzerinde durmaktadır. Şüphesiz ki her türlü doğal kaynağın kullanımındaki temel
ilke, koruma-kullanma dengesinin sağlanmasıdır. Doğal kaynakların aşırı ve
dengesiz kullanımı sonucu yaratılan çevre sorunlarının
ve tahribatının insan da dâhil dünyadaki her türlü canlının yaşamını tehdit
eden boyutlara ulaştığı bilimsel çalışmalarla ortaya konulmaktadır. Doğal değerlerin
yıldan yıla daha fazla yitirilmekte olduğu, gelecek nesillere nasıl bir çevre
bırakacağımız endişesi bütün dünya ülkelerinde artık araştırılan bir konudur.
Doğal varlıkların korunması
turizm açısından oldukça önemlidir. Çünkü turizm sektörü doğal varlıkların
sergilendiği güzellikler, dinlenme, sağlık, spor, bilim ve eğlence
faaliyetlerine uygun ortamlardır. Turizm bu doğal güzellikler, tarihi ve
kültürel varlıklar içinde gelişip uygulanmaktadır. Çevre bir turizm kaynağı
olma özelliğini taşırken,
urizmin var olması için çevrenin yaşaması gerektiği doğanın ve çevrenin
aleyhine gelişen bir turizmin kendi kaynağını tüketeceği açıktır. Turizm
nehirler, göller, denizler ve özellikle kıyılar üzerine ekolojik yönden önemli
ölçülerde zarar vermekte ve bu
alanların yapısal, tarihsel ve estetik değer kayıplarına uğramasına neden
olmaktadır. Bu tür yıkıcı sonuçların tek sorumlusu turizmin kendisi değil,
aşırı ticarileşmeye doğru yönelmesidir. Bu durumda turizmden sağlanacak uzun
dönemli yararlar g
t
öz ardı edilerek, kısa dönemli kazançların peşine düşülmekte
ve doğal kaynakların kullanımı yozlaşarak bozulmaktadır.
İyi yönetilmeyen turizm hareketleri
sonucunda;
1. Doğal
çevrenin tahribi,
2. Vizüel
(görsel) kalitenin bozulması,
3. Hava,
su, toprak kirlenmesi,
4. Kamu
sağlığının bozulması, gibi olumsuz etkiler görülmektedir.
Turizm faaliyetleri öncelikle
doğal dengenin duyarlı olduğu alanlarda gelişme göstermektedir. Bu alanlarda
oluşacak aşırı yoğunluk, belirli taşıma kapasitesini aştıktan sonra, doğal kaynakların
bozulmasına ve bazılarının azalmasına veya yok olmasına neden olmaktadır.
Turist yoğunluğunun arttığı bu bölgelerde özellikle eko-sistemler önemli boyutlarda
zarar görmektedirler. Turizmin ekolojik değerlere etkilerini çeşitli örneklerle
ele alıp incelediğimizde; Bitki örtüsü birçok turistik yerleşim alanlarının ana
çekim elemanlarından biridir. Bitki örtüsü, turistik etkinlikler sonucunda
olumsuz olarak etkilenebilmektedir. Örnek olarak; bitki koleksiyoncularının
etkilerini, kamp ve piknik ateşleri sonucunda çıkan orman yangınlarını,
yapılaşma amacıyla ağaç kesimlerini, çöp dökme ile doğal bitki örtüsünün
kirletilmesini, yoğun araç trafiği ile kampçılık ile bitki örtüsünün
çiğnenmesini, toprağın yoğun turistik etkinlikler sonucu sıkışarak erozyona uğramasını
verebiliriz. Turistik etkinlikler ve su kalitesine yönelik olarak da; turistik
kentlerde kanalizasyon sularının plajlara, göllere ve nehirlere akıtılmasını,
deniz araçlarından boşalan yağların deniz suyunu kirletmesini, yine şişe ve
kutu atıklarıyla deterjan kullanımı ile suda zor çözünen kimyasal maddelerin
suları kirletmesini olumsuz örnekler olarak verebiliriz. Turistik alanlarda
normal trafiğe ek olarak araç kullanımı, tur otobüsleri ve sonucunda
egzozlardan çıkan gaz ve dumanlarla hava kirlenmesi de turizmin çevreye olan
diğer olumsuz yönlerinden bir tanesidir. Vahşi hayvan avcılığı, doğal yaşam
fotoğrafçılığı, turizm amaçlı yapılaşmalarla kıyılarda yaşayan canlıların
(caretta caretta gibi) nesillerinin tükenmesi yine olumsuz örneklerdendir.
İçinde yaşamakta olduğumuz 21.
yüzyılda dünyanın bir numaralı sorunu çevre sorunudur. Bu sorun
gelişmiş-gelişmekte olan, kuzey küre-güney küre ülkeleri gibi ayrımlar
yapılmaksızın bütün dünya ülkelerinin ve insanlarının var olmak-var olmamak
sorunudur. Dünyanın durumu 2001 raporunda açıkça belirtildiği gibi alınmaya
çalışılan bütün önlemlere rağmen daha kötüye doğru hızla gitmektedir. Daha
sonuçlarının ne boyutlarda olduğu, etkilerinin ne gibi süreç ve hızlarda
geliştiği, zaman içinde ne tür farklılaşmalar göstereceği henüz net olarak
bilinmeyen bir ekolojik krizle karşı karşıya olmamız söz konusudur. Ham maddesi
tarihsel, sosyokültürel ve ekolojik değerler olan, gezegensel ve yerel bir
etkinlik olan turizm alanında da ekolojik krizi önlemeye yönelik çalışmalar
etkin olmaya başlamıştır. Belirtilmiş olduğu gibi çevre kalitesine, turizm
sektörü diğer sektörlerden daha fazla bağımlıdır. Çevresel anlamdaki
olumsuzluklar turist ve ‘hızlı gelişen,
kısa dönemli, plansız/kontrolsüz, özel çıkarları gözeten, turisti yönlendirici,
girişimcileri ve çalışanları yöreden olmayan turizm’ diye tanımlanan kitle
turizminde değişimi içeren bir takım ihtiyaç ve yönelimlere neden olmuştur;
1. Kitle
turizmindeki doğal alanlar üzerinde meydana gelen olumsuz etkilerin anlaşılması,
2. Çevre
duyarlılığı konusunda görülen değişmeler,
3. Çevreye
duyarlı organizasyonların artması,
4. Devlet
ve bazı kuruluşlar tarafından koruma faaliyetlerinin desteklenmesi,
5. Çevreye
karşı duyarlı toplulukların faaliyetleri,
6. Doğaya
karşı bilinçlenmenin artması,
7. Doğal
kaynaklar ve doğaya dayalı faaliyetler konusunda ülke politikalarındaki
değişimler, turizm alanında da farklılığa neden olmuştur,
8. Doğal
çevre kalitesini korumanın öneminin anlaşılması,
9. Turistlerin
tatillerini daha önce görmedikleri yerlerde geçirerek yöresel kültürleri ve
doğayı tanıma isteklerinin artması,
10. Çevresel
kirlenme ve bozulmaların arttığı günümüzde çevre bilincinin oluşmaya başlaması,
11. Hızlı
kentleşme, sonucunda ortaya çıkan gürültü ve görüntü kirliliği ve yeşil
alanların azalması (Korkmaz, Tolunay, 2002, 431) farklı turizm arayışlarına
neden olmuştur.
Bugüne kadar hâkim durumda
bulunan kitle turizminin yoğunlaştığı “3-S” (sea-sand-sun) deniz-kum-güneş
turizmi nedeniyle turizm etkinlikleri belirli bölgelerimizde yılın belli
aylarında toplanmış, bu yoğunluk da birçok sorunu beraberinde getirmiştir.
Bunların başında deniz ve çevre kirlenmesi, kıyı yağması, doğanın tahribi ve altyapı
eksiklikleri gelmektedir. Bu tablonun düzeltilmesine etki edecek en önemli
önlem turizm etkinliklerinin dengeli bir biçimde ülke çapına yayılmasını
sağlayacak tedbirleri gerektirmiş bu gibi durumlar ister istemez turizmde yeni
arayışları gündeme getirmiştir. Giderek belirginleşen yeni tip turistin
beklentileri de, “deniz, kum ve güneş” üçgeninden uzak, doğa ile iç içe
abartılı olmayan tesislerde iyi bir oda, iyi hizmet ve tüm bunların başında
bozulmamış ve temiz bir çevrede aktif bir tatil olarak özetlenmektedir. Tüm
anlatılan ve ele alınan konular çerçevesinde mevcut arayışlara cevap bulmak
maksadı ile son yıllarda turizmle ilgili değişimler olmuş, yeni kavramlar,
farklı bakış açıları ortaya atılmıştır. Sürdürülebilir turizm, düşük etkili
turizm, yumuşak turizm, alternatif turizm, kırsal turizm, kültürel turizm,
macera turizmi, inceleme turizmi, doğa merkezli turizm, ekoturizm gibi sayısını daha da çoğaltabileceğimiz
kavramlar gündeme gelmeye başlamıştır. Bir bakıma teoride çözüm olarak ortaya
atılan turizme yönelik yeni kavram ve bakış açılarının, uygulama da ne kadar
gerçekçi olacağı önemli ve dikkate alınması gereken bir husustur. (www.macahelbizimdir.somee.com)
2.3. Turizm-Çevre İkilemi
Turizmin dünyada son yarım
yüzyılda, ülkemizde ise son çeyrek yüzyıldaki gelişme eğilimi turizm-çevre
ikilemini doğurmuştur. Bir ülkedeki kaynakları turizmin gelişmesinde önemli rol
oynarlar. Ancak turizmin gelişmesi de çevre üzerinde bazı etkiler yaratır.
Böylece bir yanda turizm için korunması gereken bir çevre gerekirken, diğer
yanda turizmin çevreye verdiği zararların giderilmesi ve zarar vermesinin
önlenmesi sorunu mevcuttur. Bu sebeple turizm faaliyetleri ile sağlıklı ve
dengeli çevre talebi arasında bir ikilem doğmaktadır. Doğal ve tarihi çevre
turizm yoluyla ülke gelir sağlarken, ister istemez, bu gelirin bir bölümünün
yeniden çevrenin korunması ve geliştirilmesine harcanması kaçınılmaz
olmaktadır. Kalkınma amacıyla turizmden elde gelirin tümüyle çevre dışındaki
alanlara harcanması belli bir süre sonra, çevrenin bozulmasına ve giderek
turizm gelirinin de düşmesine yol açacağı unutulmamalıdır. Bu konuda gereken
özenin gösterilmemesi, kısa zamanda bir kısır döngü içine girilmesine yol
açacaktır. Çünkü çevrenin kendini yenileme olanağı sınırlıdır ve bir kez tahrip
edildi mi, iyileştirilmesi büyük emek ve harcamaları gerektirmektedir. Bu ise
çevre yolu ile turizmden elde edilen gelir düzeyine yaklaşacak ve sonuçta
turizm faaliyetinden ekonomik kalkınma açısından ciddi bir katkı
sağlamayacaktır. (Ömürgönülşen, U, 1990, s. 32)
2.4.Turizmin Çevre Üzerindeki Etkileri
Turizm çevre üzerinde bozulmaya yol açarsa, kendi varlığını da tehlikeye
sokmaktadır. Turizm çevresel değerlere bir zenginlik katarsa, kendi
sürekliliğini de sağlama yolunda önemli adım atmış olmaktadır. Buradan
hareketle, turizmin doğal çevre üzerinde bozulmalara neden olabilecek olumsuz
etkilerinin ve çevresel zenginliğe katkı sağlayacak olumlu etkilerinin ortaya
konması gerekmektedir. Turizmin doğal çevre üzerindeki olumlu ve olumsuz
etkileri şu şekilde sıralanabilir; (Kahraman ve Türkay, 2009, s. 57)
Turizmin olumlu etkileri;
1. Önemli
doğal alanların korunması
2. Arkeolojik
ve tarihi yerlerin korunması
3. Çevre
kalitesinin yükseltilmesi
4. Çevrenin
değerinin arttırılması
5. Altyapının
geliştirilmesi
Turizmin olumsuz etkileri
1. Su
kirliliği
2. Hava
kirliliği
3. Gürültü
kirliliği
4. Görüntü
kirliliği
5. Kalabalık
ve izdiham
6. Uygunsuz
atık yok etme
KAYNAKÇA
Erten, S. ( 2011, 11 Aralık). Çevre Eğitimi Nedir? Erişim Tarihi: 1 Mart
2013, http://www.ekookullar.org.tr
Erdoğan, H. (2007, 22 Mart). Turizm ve Çevre.Erişim Tarihi: 25 Şubat 2013, www.macahelbizimdir.somee.com
Kozak, N. ve Kozak, M. (2012). Genel Turizm
Bilgisi. 1. Baskı. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayını
Kahraman, N. ve Türkay, O. (2009). Turizm
ve Çevre.3. Baskı. Ankara: Detay Yayıncılık
Ömürgönülşen, U. (1990). Turizm ve çevre
ilişkileri üzerine eleştirel bir bakış. Anatolia Turizm Araştırmaları Dergisi.
Sayı 2. (Şubat 1990).
Şallı, Engin. (2008, 25 Şubat). Ekonomiye Yön Veren Güç Doğal Kaynaklar.
Erişim Tarihi: 25 Şubat 2013, enginsalli.blogcu.com
Tuna, M. (2007). Turizm, Çevre ve
Toplum(Marmaris Örneği) 2. Baskı. Ankara: Detay Yayıncılık
Zengin, B. (2006). Turizm Coğrafyası,
1. Baskı. İstanbul: Değişim Yayıncılık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder